Muhtevası

1.             Kur’ân-ı Kerîm, Hz. Peygamber’in ilk muhatabı olan toplulukların çeşitli tavır ve davranışlarına, ihtiyaçlarına, olayların gelişimine  vb. değişik hal ve şartlara göre farklı zamanlarda âyet veya sûre şeklinde nâzil  olduğundan, konu bütünlüğü oluşturacak şekilde bir sıra izlemediği gibi mevcut Mushaflar da ki sûrelerin bizzat Resûl-i Ekrem’in tâlimatıyla oluşan içeriğinin yanı sıra dizilişi de sistematik eserlerde alışılageldiği biçimiyle bir yapı arz etmemekte, muhtevayı oluşturan konular mushafın başından sonuna yayılmış bulunmaktadır. Bu tertip şekli,  tekrarların da katkısıyla Kur’an’ı  okuyan veya dinleyenlerin aynı anda birden çok konuyu gözden geçirmeleri, bir defalık okumayla birçok irşad ve uyarıya muhatap olmaları, ayrıca Kur’an’ın bu örgüsüyle çeşitlilik arz eden kendi hayatları arasında paralellik sezmeleri gibi yönlerden daha etkileyici, eğitici ve yararlıysa da onun muhtevasını müstakil konu başlıklarına ayırarak eksiksiz bir şekilde vermeyi güçleştirmektedir.

     Nitekim bugüne kadar yapılan çalışmalarda Kur’an’ın muhtevası hakkında ancak sınırlı ve yaklaşık bilgiler verilebilmiş; Kur’an’da yer alan konuların tesbiti, konu başlıklarının seçimi, bunların sayıları, muhtevaları, âyetlerin içeriklerine göre değişik konulara dağıtımı gibi hususlarda birbirinden hayli farklı tercih ve tasnifler ortaya çıkmıştır. Bazı eserlerde Kur’an’ın muhtevası birkaç ana başlık altında toplanırken bazılarında yüzlerce konu sıralanır. Meselâ İbn Cerîr et-Taberî Kur’an’ın muhtevasını tevhid, haberler ve kıssalar, diyânât (Süyûtî, el-İtķān, II, 277); Zemahşerî Allah’ı lâyık olduğu şekliyle tanıtmak, ibadet, emir ve nehiy, va‘d ve vaîd; Râzî ilâhiyyât, meâd, nübüvvât, kazâ ve kader şeklinde tasnif eder (Süyûtî, Tertîbü süveri’l-Ķurǿân, s. 37). Ebû Bekir İbnü’l-Arabî, Kur’an’daki bilgileri tevhid, tezkir ve ahkâm diye üç ana konuda toplayarak bunları şöyle açıklamıştır:

   Tevhid yaratılmışlara dair bilgilerle Allah’ın isimleri, sıfatları ve fiillerine ilişkin konuları kapsar. Tezkir ödüllendirme vaadi ve cezalandırma tehdidi, cennet ve cehennem, iç ve dış temizliğiyle ilgili konulardan oluşur. Ahkâm yükümlülükler, faydalı ve zararlı şeylerin neler olduğu, emirler, nehiyler ve menduplar hakkındaki bilgileri içine alır. Aynı müellif Kur’an’da en fazla tezkire dair konuların yer aldığını belirtir. Fâtiha sûresi Kur’an’daki itikad, ibadet ve ahlâktan oluşan ana konuları öz olarak içerdiğinden “ümmü’l-kitâb” ve “ümmü’l-Kur’ân” olarak adlandırılmış, İhlâs sûresi özellikle tevhid konusunu özetlediği için Kur’an’ın üçte biri sayılmıştır.

    Kur’an’ın muhtevasına giren konuları, dinî ve dünyevî mahiyetteki bilgi ve meslek alanlarını da içine alacak şekilde genişleterek yüzlerle ifade eden, hatta insan zihninin ulaştığı ve ulaşacağı her türlü bilginin en azından öz olarak yahut işaret yoluyla Kuran’da yer aldığını ileri süren görüşler de vardır. Süyûtî,  el-İtķān’ın “Kuran’dan çıkarılan İlimler” başlığını taşıyan kısmında (II, 271-282), “Biz bu kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık” (el-En‘âm 6/38); “Bu kitabı sana her şey için bir açıklama, bir hidayet ve rahmet kaynağı ve müslümanlar için bir müjde olarak indirdik” (en-Nahl 16/89) meâlindeki âyetlerle Kur’an’ın muhtevasının genişliğine işaret eden bir hadise  ve İbn Mes‘ûd, Mücâhid b. Cebr, Beyhakī, İmam Şâfiî gibi önde gelen âlimlerin aynı yöndeki sözlerine dayanarak Kur’an’ın muhtevasını incelemeye çalışmıştır. Bu arada İbn Ebü’l-Fazl el-Mürsî’nin tefsirinden iktibasla fıkıh, usul, dil ve edebiyat, tarih, eğitim ve irşad, tasavvuf gibi alanlarla meşgul olan çeşitli âlimlerin, Kur’an’ın kendi alanlarıyla ilgili muhtevasının genişliğine dikkat çeken görüş ve tesbitlerini aktarmış; tasavvuf erbabının fenâ, bekā, huzur, havf, heybet, üns, vahşet, kabz gibi kavramları Kuran’dan aldıklarını ileri sürmüştür. Ayrıca Kur’an’da dinî muhtevanın yanında tıp, cedel, astronomi, hendese, cebir, geleceğe ait bilgiler gibi din dışı alanlara dair ilimlerin, hatta terzilik, demircilik, ipekçilik, dokumacılık, çiftçilik, denizcilik, atıcılık gibi çeşitli mesleklere dair temel bilgilerin de bulunduğunu ifade etmiştir. Râgıb el-İsfahânî, Beyyine sûresinin Hz. Peygamber’le ilgili, “Allah tarafından gönderilen, tertemiz sayfaları okuyan bir elçi” meâlindeki 2. âyetinden hareketle Kur’an’ın önceki kitapların “semere”lerini kapsadığını söylemiştir.

   Hz. Peygamber’in hayatı, kişiliği ve savaşları; âyetlerin uzunluğu ve kısalığı, üslûp farklılıkları gibi konulara dair bazı ölçüler veren bilgilere dayanarak âyetlerin ve sûrelerin nüzûl sıralarını tesbit etmeye ve bu sırayı dikkate alarak Kur’an’ın muhtevası hakkında daha sağlıklı tesbitler yapmaya çalışmışlardır. Bu tür çalışmalardaki bilgilerin ortak noktalarını dikkate alıp nüzûl sürecini de göz önünde tutarak Kur’ân-ı Kerim’in muhtevasını şöylece özetlemek mümkündür:

A- Mekkî Sûreler.

Mekke toplumunda katı bir putperestlik inancı ve kabileci, maddeci, hazcı bir ahlâk ve hayat anlayışı hâkim olduğu için bu dönemde nâzil olan sûrelerde ağırlıklı olarak Allah’ın birliğine, kudretine ve lutufkârlığına, âhiret gününe ve ba‘s, haşir, amellerin karşılığı gibi âhiret meselelerine dair âyetlerle insanlarda merhamet ve feragat duygularını geliştirmeyi, temel haklar bakımından insanlığın eşitliği fikrine dayalı bir ahlâk bilinci oluşturmayı hedefleyen âyetler geniş yer tutar. Bu sûrelerde genellikle tevhid ve âhiret konuları hakkında insanın bizzat kendi oluşumundan, canlı ve cansız tabiattan ontolojik, kozmolojik ve psikolojik deliller gösterilir ve insanlar akıllarını kullanarak bunlardan yararlanmaya çağrılır.

En başından itibaren Mekke döneminde nâzil olan sûreler büyük ölçüde Allah’ın kudreti ve O’nun lutuf ve keremi olmak üzere iki ana konu etrafında gelişir. Böylece bir yandan Allah’ın, üstün kudretiyle yaratıp yönetmesinde eşsiz ve ortaksız olduğu belirtilerek O’nun dışındaki herhangi bir varlığa tanrılık isnat edilmesinin anlamsızlığı ortaya konmakta, öte yandan O’nun lutuf ve kereminin genişliği anlatılarak hem insanların yalnız O’na minnet duyup kulluk etmeleri, hem de tamamen O’nun ihsanından ibaret olan ellerindeki nimetlerden başkalarını da yararlandırmaları gerektiği ifade edilmektedir. Ayrıca daha çok ilk yıllarda inen sûrelerin bazılarında (meselâ bk. Müzzemmil ve Müddessir’in baş taraflarıyla Duhâ ve İnşirâh sûreleri) risâlet görevinin ağırlığına karşılık gücü hakkında tereddütlü ve sıkıntılı olduğu anlaşılan Hz. Peygamber’e, Allah’ın daha önce kendisini nasıl esirgeyip lutuf ve ihsanda bulunduğu hatırlatılarak ümit verilmektedir.

B)- Medenî Sûreler.

Mekke devrinde inen sûrelerin genel muhtevasını, “ilâhî iradeye dayalı yeni bir toplum kurmanın inanç ve ahlâk temelini oluşturacak ilkeler” şeklinde özetlemek mümkündür. Bundan sonra Medine’de teşekkül edecek müminler topluluğu için hem dinin uygulamaya ilişkin yönünün düzenlenip sistemleştirilmesi, hem de siyasî ve hukukî yapının oluşturulması süreci başladığından Medenî sûrelerde Mekkî sûrelerin ihtiva ettiği başlıca konuların yanında ibadetler ve muâmelât konuları ağırlık kazanmıştır. Mekke’de esas itibariyle Kur’an bir tek temel vâkıa ile ilgileniyordu ki bu da müşriklerin inanç ve yaşayışlarının, beşerî ilişkilerinin gerçeklik, adalet ve dürüstlük ilkelerine göre düzeltilmesiydi. Bundan dolayı Mekkî sûreler çoğunlukla dışa dönük bir hitap tarzı içeriyor, muhatap alınan toplumu inanç ve ahlâk yönünden aydınlatmayı ve ıslah etmeyi amaçlıyordu. Ancak Medine’de ikinci bir vâkıa ortaya çıktı ki bu da yeni kurulan İslâm toplumu idi. Bu sebeple Medine şartlarında gelen âyetlerde, burada cereyan eden olaylarla ilgili başka konuların ve içe dönük yeni bir hitap tarzının ağırlık kazandığı görülür. Böylece bir yandan İslâm dışı topluluklarla (müşrikler, münafıklar, Ehl-i kitap), öte yandan yeni İslâm toplumunun iç yapısıyla ilgilenmek, iç düzenini kurmak ve geliştirmek gerekiyordu. Nitekim seksen sekiz yerde tekrar edilen “ey iman edenler” şeklindeki hitap tarzının tamamı Medine’de inen âyetlerde yer almaktadır. Ancak Medine’de gelişen siyasî hayat, diplomatik meseleler, silâhlı çatışmalar vb. olaylar tarih kitaplarında yer aldığı gibi tarihî silsile ve akış içinde anlatılmaz; bunlar genellikle telmihler veya ders ve nasihat içerikli ayrıntılar şeklinde işlenir. Böylece Kur’an’ın bütününde görüldüğü gibi Medenî sûrelerde tarihî konular ve olaylar içinde bunlar vesile kılınarak evrensel ilkeler ve değerler verilir; insanın inanç ve ahlâk dünyasının düzeltilmesi, bilhassa paylaşma duygusunun güçlendirilmesi amaçlanır (özellikle bk. el-Bakara 2/261-274; el-Haşr 59/9-10). Kur’an bu gibi konularda bir bilgi, teemmül ve hidayet kaynağı olma işlevini vahiy sürecinde kesintisiz sürdürmüştür.

 
İsmail ERTEK Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol